28
TEMMUZ DÜNYA HEPATİT GÜNÜ
Toplum
sağlığı açısından dikkat edilmesi gereken önemli bir bulaşıcı hastalık da
hepatitlerdir. Hepatit, en basit anlamıyla karaciğerin iltihabıdır ve pek çok
nedene bağlı olarak oluşmaktadır.
Viral
hepatitlerin virüs tipleri A, B, C, D ve E’dir. Yılda 1,3 milyon insanın bu
virüslere bağlı hastalıklardan öldüğü tahmin edilmektedir.
Cumhuriyetin
ilk yıllarından başlayarak günümüze kadar uzanan bulaşıcı hastalıklarla
mücadelede son 15 yılda hükümet, devlet ve millet olarak çok iyi bir noktaya
geldik. Özellikle aşılamada elde ettiğimiz uluslararası başarı bulaşıcı
hastalıklarla mücadelenin temel taşını oluşturdu.
Aşılama
ya da basit tedbirlerle korunması mümkün olan hastalıklar çok can kaybına neden
olurken bugün dünyada 13 antijene karşı ücretsiz aşı uygulayan nadir ülkelerden
biriyiz.
Özellikle
Hepatit C virüsüne karşı üretilen yeni nesil ilaçlar oldukça pahalı olmasına
rağmen ülkemizde ücretsiz olarak uygun olan hastalara başarıyla
uygulanmaktadır.
Ülkemizde
aşılamada elde edilen uluslararası başarı, temiz su kaynaklarına ulaşım ve
sosyoekonomik göstergelerin iyileşmesi gibi etkenler sonucunda viral hepatit
vaka sayıları değişik oranlarda düşmüştür.
Ölümcül
olabilen Hepatit B virüsünden korunmanın en etkili yolu ise aşılanmaktır.
Güvenli ve etkili olan Hepatit B aşısı ücretsiz olarak sağlık kuruluşlarımızda
başarıyla uygulanmaktadır.
Dünya
Sağlık Örgütü, 28 Temmuzu “Dünya Hepatit Günü” olarak kutlamaktadır.
HEPATİT (Sarılık)
Hepatit,
temel olarak karaciğer hücrelerinin hasarına sebep olan inflamatuar bir
hastalıktır. Hepatit, hastalığın klinik seyrine göre akut ve kronik olarak iki
çeşittir. Akut hepatit, hepatitin kısa bir süre önce başlamış olduğu anlamına
gelirken, kronik hepatit, 6 aydan uzun süredir mevcut olan hepatiti ifade eder.
Hepatit, viral (virüslerden kaynaklı) ve toksik (ilaca ve çeşitli kimyasallara
bağlı) nedenler başta olmak üzere çeşitli sebeplerle gelişebilir.
Viral
hepatitlerin tarihi insanlık tarihi kadar eski olup kliniği ilk olarak Hipokrat
tarafından tarif edilmiştir. Blumberg'in
1963 yılında Avustralya antijenini (Hepatit B Virüsü) bulmasıyla viral hepatitlerin
tarihinde yeni bir dönem açılmış ve takiben 1973 yılında Hepatit A virüsü
(HAV), 1977 yılında Hepatit D virüsü (HDV), 1989 yılında Hepatit C virüsü (HCV)
ve 1992 yılında Hepatit E virüsü (HEV) bulunmuştur. Halen yeni hepatit
etkenlerinin (HGV, TTV) bulunması ve klinik önemleri konusunda çalışmalar
olanca hızıyla devam etmektedir. Viral hepatitler tüm dünya için önemli bir
sağlık sorunudur. HAV'nün sosyo-ekonomik durumu farklı toplumlarda insanların
%70-90'ını infekte ettiği, HBV ile karşılaşma oranının dünyanın değişik
yerlerinde %10-90 arasında bulunduğu ve HBV taşıyıcılarının sayısının tüm dünyada
400-500 milyon olduğu, HCV'nün ise yaklaşık olarak tüm insanların %1'ini
etkilediği göz önüne alınacak olursa insanların büyük bir çoğunluğu yaşamları
boyunca değişik hepatit virüsleri ile karşılaşabilmektedir. Bu karşılaşma A ve
E tipi viral hepatitlerde nadiren fulminant seyredip, genellikle iyileşip
kronikleşmeye yol açmaz iken; B, C ve D tipi viral hepatitler değişik oranlarda
kronikleşmeye yol açarak, siroz ve karaciğer kanseri gibi istenmeyen tablolara
yol açabilmektedirler.
Viral
hepatitler ülkemizde en sık görülen enfeksiyon hastalıklarının başında
gelmektedir. Özellikle HBV ülkemiz için önemli bir sorundur. Dünya nüfusunun
%5’i HBsAg taşıyıcısı olup, yaşayanların 1/3’ü HBV açısından seropozitiftir
(antijen veya antikor pozitif). hlkemizde de benzer oranlar söz konusudur. ülkemizde
yaşayanların ~%5’i (3.5-4 milyon kişi) HBsAg taşıyıcısı olup, yaşayan nüfusun
1/3’ü seropozitiftir. HAV enfeksiyonunun ülkemizde geçirilme sıklığı yetişkin
yaş grubunda %80’lerin üzerinde ve HCV’nin ise yaklaşık olarak tüm
insanlarımızın %1’ini etkilediği göz önüne alınacak olursa viral hepatitlerin
ülkemiz için çok önemli bir enfeksiyon hastalıkları olduğu görülecektir. Ayrıca
ülkemizde kronik hepatit B (KHB) sonucu her yıl yaklaşık 10.000-15.000 kişinin
siroz ve komplikasyonlarından, 5.000 kişinin de hepatosellüler kanser (HSK)
nedeniyle kaybedildiği tahmin edilmektedir. Kronik hepatit B ve kronik hepatit
C tedavilerinin de çok pahalı ve etkinliklerinin arzu edilen düzeylerde
olmaması nedeni ile çok önemli bir sağlık sorunu ile karşı karşıya olduğumuz
açıktır.
Epidemiyoloji
Akut
viral hepatit olgularında etkenlerin dağılımı yaşa, coğrafi bölgeye,
sosyo-ekonomik duruma ve mevsimlere göre değişiklik göstermektedir. ülkemizde
çocuk yaş grubunda sıklıkla HAV görülürken, yetişkin yaş grubunda sıklıkla HBV
ile karşılaşılmaktadır.
A tipi
genellikle yaz sonu, sonbahar ve erken kış aylarında birikim yaparken, B ve C
tipine yılın her ayında rastlamak mümkündür.
HAV ve
HEV sıklıkla dışkı-ağız yoluyla bulaşırken; HBV ve HCV sıklıkla parenteral,
cinsel, vertikal (Doğum öncesi anneden bebeğe geçiş) ve horizontal (Enfeksiyöz
etkenlerin bir canlıdan diğerine temas, hava, canlı ve cansız aracılarla
bulaştırılması veya taşınması) yol ile bulaşmaktadır.
Etkenler
Enfeksiyöz
hepatite yol açan etkenler oldukça fazla sayıda olmasına karşın akut viral hepatitlere sıklıkla 5 etken yol açmaktadır.
Hepatite sıklıkla yol açan beş virüs HAV, HBV, HCV, HDV ve HEV’dür.
Bunların içinde de HAV ve HEV bizim ülkemizin de içinde yer aldığı gelişmekte
olan veya gelişmemiş ülkelerde bir sağlık sorunu olarak karşımıza çıkmaktadır.
Bu iki virüsün yol açtığı hepatitin kronikleşmemesi sevindiricidir. Çünkü
ülkemizde yetişkin yaş grubunun en az %80’i A tipi viral hepatiti sessiz veya
sarılıklı bir şekilde geçirmiştir. Hepatit A, B, C, D, E virüsleri sadece
karaciğer hücrelerini enfekte ederken, diğerleri çoğul organ tutulumlarının bir
parçası olarak karaciğeri enfekte ederler.
Hepatit
A
Hepatit A enfeksiyonu hepatit A virusu ile meydana gelen
ateş, halsizlik, bulantı, kusma, karın ağrısı,
idrar renginde koyulaşma, gözlerde ve ciltte sararma ile seyreden, zaman zaman salgınlar yapan bir enfeksiyondur. Belirtili veya
belirtisiz olarak seyredebilir. Altı yaşından küçük çocuklarda çoğunda hastalık belirtisiz seyrederken daha
büyük çocuk ve erişkinlerin çoğunda sarılıkla
birlikte birkaç hafta süren hastalığa sebep olur. Bazen arada alevlenmelerle 6
aya kadar süren bir seyir gösterebilir. Kronikleşmemekle
birlikte nadir de olsa hızlı bir gidişle karaciğer yetmezliğine
ve ölüme sebep olabilir. Kan testleri yapılmadıkça diğer hepatitlerden ayırt
edilemez.
Hepatit A İnfeksiyonu Risk grupları:
·
Kalabalık koşullarda ve
alt yapısı elverişsiz yerlerde yaşayan topluluklar.
·
Askeri
personel-yurt-bakım evleri, yuva ve kreşlerdeki personel ve çocuklar.
·
Kanalizasyon işçileri
·
Damar içi uyuşturucu
bağımlıları
·
Oral-anal seks
alışkanlığı olanlar ve eşcinseller
·
Hastalık sıklığının
düşük olduğu yerden yüksek sıklık gösteren bölgelere seyahat edenler.
Hastalık dışkı ile atılan
virüslerin ağız yoluyla alınması ile bulaşır. Gelişmekte olan ülkelerde çocukların çoğu ilk 10 yılda enfekte
olmaktadır. Çocukların çoğu enfeksiyonu belirtisiz geçirdiğinden hastalığın
yayılmasında önemli kaynaktır. Dışkı ile bulaşmış su ve gıdalar salgınlara yol açabilir. Enfekte kişi
ev içi veya kreşlerde yakın kişisel temasla hastalığı yakın çevredekilere kolaylıkla
bulaştırabilmektedir. Bulaşma riski sonbaharın sonlarıyla kış mevsiminin
başlangıcında artış gösterir. Kan
bağışı sırasında kuluçka dönemindeki infekte vericiler, bulaşmaya neden
olabilir. Hepatit A infeksiyonunda devamlı
taşıyıcılık olmaması nedeniyle kan nakline bağlı virüs enfeksiyonları az sayıda görülmektedir. Bu yollar
dışında yakın temaslı cinsel partnerler arası bulaşmalar, oral, anal sekse bağlı, eşcinseller arası bulaşmalar ve
kirli, klorlanmamış havuzlarda yüzmeye bağlı bulaşmalardan söz
edilebilir. Bulaştırıcılık klinik hastalık görülmeden 1-2 hafta önce başlar,
sarılık ortaya çıktıktan bir hafta sonraya kadar devam eder. Virüs alındıktan
ortalama 30 gün sonra hastalık belirtileri ortaya çıkar.
Hepatit A enfeksiyonunun
özgül bir tedavisi yoktur. Hastanın yakınmalarının düzeltilmesi ve fulminan hepatit
gelişiminin zamanında saptanabilmesi için yakın izlem gerekir. Hastaların büyük
bölümünün hastaneye
yatırılması gerekmez. Klinik belirti döneminde yatak istirahati önerilir. Diyet
yeteri kadar protein ve kalori içermelidir.
Yağ kısıtlamasına gerek yoktur. Hastaların çok gerekli ilaçları dışında
diğer bütün (başka nedenlere bağlı) tedavilerinin kesilmesi önerilir.
Hepatit
A'ya karşı en etkili yaklaşım korunmadır. Hastalıktan korunmada en önemli olan
su ve gıdaların
temiz olması, kişisel hijyen kurallarına uyulması ( tuvalet sonrası el yıkama,
kreşlerde bebeklerin bezinin
değiştirilmesi sonrası ellerin yıkanması) ve hepatit A aşısı ile aşılamadır.
Hepatit A aşısı inaktive ( ölü virüs içeren)
bir aşıdır. Aşının 12 aydan büyük çocuklara uygulanabilen pediatrik formu ve 19 yaş üstündekilere uygulanan erişkin formu vardır. Aşı iki doz olarak uygulanmaktadır. Rutin bebeklik dönemi aşılama
takvimine göre bütün bebekler hepatit A aşısı ile 18. ve 24. aylarda aşılanmalıdır. ilk aşı ile 2.
doz aşı arasında 6-12 ay bulunmalıdır. 6 yaşından büyük ve daha önce aşılanmamış olanlarda antikor
testi bakılıp test negatif ise aşı yapılması şeklinde bir uygulama da yapılabilir. Altı yaştan küçüklerde antikor
testi yapmadan uygulanır. Aşının
ciddi yan etkisi yoktur, enjeksiyon yerinde ağrı görülebilir. Aşı
komponentlerine duyarlığı olanlara
uygulanmaz. Korunmada immün serum globulin (ISG) ile pozitif aşılanma da önem
taşır. ISG, Hepatit A virüsü ile temastan önce veya temastan sonra 1-2
hafta içinde uygulandığında yüzde 80-90
oranında koruyuculuk sağlar, koruma süresi 4-6 ay kadar sürer. ISG, hepatit
A'nın yoğun olduğu bölgeye gidecek
duyarlı kişiler için önerilebilir. Temas sonrası ise hepatit A'lı kişilerin yaşadığı
aile bireyleri ile cinsel partnerleri için önerilir.
Okullarda hepatit A virüsü
enfeksiyonu olduğu saptanan öğrencilerin sınıf arkadaşları için uygulamak gereksizdir.
hlkelerin kalkınmışlık dereceleri ile bağlantılı olarak duyarlı kişi sayısının
giderek artması hepatit A virüsü enfeksiyonunun ileri yaşlara kayması, az da
olsa fulminan hepatit riskinin
sürüyor olması, endemik bölgelere gezilerin artması nedeniyle hepatit A virüsü enfeksiyonunda aşılama önemli görünmektedir.
Hepatit B
Hepatit B hafif bir
hastalıktan ömür boyu süren, siroz ve karaciğer kanserine yol açabilen farklı sonuçları olabilen
bir karaciğer hastalığıdır. Hepatit B, Hepatit B Virüsü (HBV) ile meydana gelir. Hepatit B
hastalığında, akut, kronik veya taşıyıcılık durumu olabilir. Kişi HBV ile
enfekte olduktan
sonra akut HBV enfeksiyonu meydana gelir. Akut HBV, virüsün bulaşından sonra 6
hafta içinde
halsizlik, iştahsızlık, karın ağrısı, kusma, ateş, eklem ağrısı gibi öncül
belirtiler ortaya çıkan bir klinik tablodur. idrar renginde koyulaşma, dışkı
renginde açılma, gözlerin içinden başlayan ve tüm cilde yayılan sarılık daha sonra gelişen en önemli
belirtileridir. Sarılıksız ya da belirti vermeyen enfeksiyon en sık yenidoğan ve süt çocukluğu döneminde görülürken, yaş
büyüdükçe sarılıkla seyreden klinik
tablo daha sıktır. Akut hepatit B bazen kronikleşebilir. Akut HBV enfeksiyonu
altı aydan daha uzun sürerse
enfeksiyon kronikleşmiş olur. Kronik enfeksiyon genellikle ömür boyu devam eder. Kronik Hepatit B enfeksiyonu genellikle
belirtisiz seyreder. Hepatit B taşıyıcılığı ( inaktif taşıyıcılık) kavramı ise, Hepatit B virüsünü taşımakla birlikte
karaciğerde aktif hepatit bulgularının
olmadığı ve viral replikasyonun (çoğalmanın) sonlandığı veya belirli limitlerin
altında kaldığı hastaların durumu olarak tanımlanır. inaktif taşıyıcılık
selim bir klinik seyre sahip olmasına rağmen
bu kişilerin bazılarında zaman içerisinde hastalığın aktifleştiği görülebilir.
Bazı hastalarda ise zamanla HBsAg de
kaybolup enfeksiyon tamamen sonlanabilir. Taşıyıcı hastalar hakkında bilinmesi
gereken bu hastaların bulaştırıcılığının söz konusu olması ve yakın teması
olanların aşılanarak korunması gerektiğidir.
Doğumda hepatit B
taşıyıcısı anneden bebeğe bulaşma %70-90 oranındadır. Hepatit B taşıyıcısı annelerin
bebekleri enfeksiyonu doğumda almazlarsa, yaşamın ilk 5 yılında kişiden kişiye ( yatay bulaş ) bulaş
yoluyla da enfekte olma olasılıkları yüksektir. Bebeklik dönemi ya da küçük çocukken hepatit B virüsle
enfekte olanlarda, daha sonra kronik karaciğer hastalığı (kronik aktif hepatit ya da siroz) ya da birincil karaciğer
kanserinden ölüm riski yaklaşık olarak %25’dir.
Hastalığa
yakalanma riski yüksek olan gruplar şunlardır:
·
Sağlık çalışanları
·
Damar yoluyla
uyuşturucu kullananlar
·
Çok sayıda cinsel eşi
olanlar ve para karşılığı cinsel ilişkide bulunanlar
·
Sık kan ve kan ürünü
kullanmak zorunda olanlar
·
Dializ hastaları
·
Bağışıklama sistemi
baskılanmış kişiler
·
Hepatit-B taşıyıcıları
ile yakın teması olan kişiler
·
Hepatit-B taşıyıcısı
annelerin bebekleri
·
Yetiştirme yurtları,
ıslahevi ve cezaevinde yaşayanlar
Kronik Hepatit B
enfeksiyonu bulunan kişiler, enfeksiyonun birincil kaynağıdır. Hepatit B virüsü, kronik hepatit B
taşıyıcısı olan kişilerin kan ya da vücut sıvılarıyla (örn. yara salgısı,
semen, vajinal
salgılar, tükürük, vb.) bulaşmaktadır. Kan ve serumda virüs yoğunluğu çok
yüksek iken, tükürükte
en düşüktür. Hepatit B, kan ve cinsel temas yoluyla bulaştığı gibi, taşıyıcı
anneden bebeğe
doğum sırasında da bulaşabilir. Enfekte kan ve kan ürünlerinin nakli, steril
olmayan iğne ya da
enjektörlerin ortak kullanımı, enfekte kan ya da vücut sıvılarına damar ya da
mukoza yoluyla maruz
kalınması, eşcinsel ve normal cinsel ilişkiler, en önemli bulaş yolları olarak
sayılabilir. Hepatit
B virüsü kişiden kişiye, kronik enfeksiyona sahip bir aile üyesinden diğer aile
üyelerine, uzun
süre kişisel temasta bulunma (yatay bulaş) sonucunda da bulaşabilir. Ev
ortamında, cinsel ilişki
dışında bulaşmalar genellikle çocuktan çocuğa olmaktadır ve bu açıdan en yüksek
enfeksiyon riski küçük çocuklar için söz konusudur. Hepatit B, dış ortamda
normal sıcaklıkta bir hafta ve daha uzun süre canlı kalabildiğinden, sabunluk,
havlu, traş takımı ya da diş fırçası gibi özel eşyaların ortak kullanımı sonucu da
bulaşabilir. Hepatit B virüs anne sütü ile el sıkışmakla, öpüşmekle, sarılmakla, öksürükle, hapşırıkla, paylaşılan
çatal kaşıkla bulaşmaz.
Hepatit B tanısı için bir
ya da birden fazla kan testi gerekir. Akut hepatit B’nin tedavisi yoktur. Kronik hepatit B
enfeksiyonu olanlar, kronik karaciğer hastalığı gelişimi açısından yakından düzenli olarak izlenmelidir. Bazı hastalar
özgül tedaviden yarar görürler.
Hepatit B enfeksiyonunun
bulaşmasını önlemenin en etkili yolu, virüse maruz kalmadan önce hepatit B
aşısı ile aşılanmaktır. Hepatit B bulaşını en kısa sürede azaltmak ve zamanla
tam olarak ortadan
kaldırabilmek için, herkesin aşılanması gerekmektedir. Buna uygun olarak, rutin
bebeklik dönemi aşılama
takvimine göre bütün bebekler hepatit B aşısı ile 0-1-6. aylarda aşılanmalıdır.
Daha önce aşılanmamış olan bütün çocuklara da
11-12 yaşına gelmeden önce hepatit B aşısı
uygulanmalıdır. Hepatit B aşısı
koruyuculuğu %90’ın üzerinde olan ve DNA teknolojisi ile üretilen bir aşıdır. Yenidoğan bebeklerde hepatit B
enfeksiyonunu önlemek için, tüm gebelere Hepatit B enfeksiyonu açısından tarama testi yapılmalıdır.
Taşıyıcı anneler doğum öncesi saptanarak, yenidoğan bebeklere doğumda aşı ve koruyucu serum yapılmalıdır. Hepatit B
taşıyıcısı bir aile bireyine sahip
ailelerde, ailenin diğer bireyleri hepatit B enfeksiyonu açısından taranmalı,
aşısız bireyler aşılanmalıdır.
Hepatit
C
Hastalık hepatit C virüsü
ile karşılaşılmasını takiben, 2 -24 hafta arasında değişen (genelde 6-8 hafta)
bir ara dönemden sonra başlamaktadır. Başlangıç dönemi hastaların büyük bir
kısmında belirtisizdir. Bu
nedenle de hepatit C de akut evrenin tespit edilmesi oldukça nadirdir. Buna
karşılık hepatit B ye göre çok daha yüksek
oranda kronikleşme göstermesi nedeniyle (80 civarında) kronik karaciğer
hastalığı olarak karşımıza gelme olasılığı oldukça yüksektir. Hepatit C li
hastalarda tanı ya sağlık taraması nedeniyle
bakılan (kan bağışı, hastaneye yatış, evlilik öncesi kontrol gibi) serolojik testler ile ( Anti HCV pozitifliğinin saptanması)
ya da aminotransferaz yüksekliği veya karaciğer hastalığı bulguları ile
gelen bir hastada hastalık nedenine dönük araştırmalar neticesinde olmaktadır. Az sayıda olguda ise HCV nin sebep olduğu
ekstrahepatik hastalıklar tanı için başlangıç noktasını oluşturmaktadır.
Hepatit C’nin başlıca
bulaşma yolları :
· Hepatit C taşıyan kan
ve kan ürünlerinin kullanılması ile (Günümüzde tüm kan ürünleri hepatit C diğer
ve bulaşıcı hastalıklar yönünden araştırılmaktadır ve bu yol ile bulaşma oranı
çok azalmıştır).
·
Damar içi uyuşturucu
madde bağımlılarının ortak olarak kullandıkları enjektörler ile
·
Korunmasız cinsel
ilişki yoluyla
·
Hepatit C taşıyan
materyal ile yapılan dövme, piercing gibi işlemler ile
·
Uygun şekilde
temizlenmemiş tıbbi materyallerin kullanımı ile bulaşma
·
Hemodiyaliz
ünitelerinde bulaşma
·
Hepatit C taşıyan
annenden çocuğa bulaşma
Hepatit C ye karşı
koruyucu bir aşı mevcut değildir. Günümüzde bu hastalıktan korunabilmek için en etkili yöntem, kan
vericilerinin HCV yönünden taranmalarıdır. Gerçekten de kan bankalarında tarama
testlerinin devreye sokulmasıyla kan aktarımı ile bulaşan HCV enfeksiyonlarının sayısında
belirgin azalma olmuştur. Damar içi uyuşturucu ilaç bağımlıları, çok eşli cinsel yaşamı olanlar,
sağlık personeli ve hasta kişilerin aile üyeleri gibi risk gruplarının genel hijyen kuralları hakkında bilgilendirilmeleri
de bu konuda alınabilecek önlemlerdir.
Hepatit D
Hepatit D virusu
çoğalabilmek için Hepatit B virüsüne ihtiyaç duyar. Bu nedenle bir kişide hepatit D hastalığı
gelişebilmesi için o kişinin aynı zamanda hepatit B hastası veya taşıyıcısı
olması gerekir.
Böylelikle HDV infeksiyonu, HBV-HDV koinfeksiyonu (birlikte alınması) ya da
kronik HBV
infeksiyonlu olgularda HDV süperinfeksiyonu (üzerine eklenmesi) şeklinde ortaya çıkabilmektedir.
Koinfeksiyonun seyri artmış bir fulminan hepatit olasılığı dışında akut HBV infeksiyonunda olduğu gibidir. Ancak
süperinfeksiyon durumunda fulminan seyirli olabilen ağır bir akut hepatit
ortaya çıkabilmekte ya da kronik HBV
infeksiyonunun seyrini daha da ağırlaştırmaktadır.
Hepatit
E
Hepatit E virusu tarafından
oluşturulan iltihabi karaciğer hastalığıdır. Fekal-oral yol ile bulaşır. Yani hepatit E
virusu taşıyan dışkı ile kirlenmiş su ve gıdaların yenilip içilmesi ile
bulaşır. Gebelik
dönemi bulaşma açısından çok fazla risk taşır. Hijyenik şartların kötü olduğu
ülkelerde hepatit
E taşıyıcılık oranı yüksek olup Türkiye’de % 5 civarındadır. Hepatit E’nin en
önemli klinik sonucu gebelerde özellikle son 3 aylık dönemde düşük, erken
doğum, ciddi karaciğer yetmezliği ve % 10-20 ye varan bir ölüm riskine sebep olmasıdır. Hepatit E’nin
tedavisi yoktur. Yakınmalara göre destek tedavisi verilebilir. Hepatit E'ye
karşı koruyuculuğu sağlayan aşı bulunmamaktadır.
T.C. Sağlık Bakanlığı - Halk Sağlığı Genel Müdürlüğü' nün 28 TEMMUZ DÜNYA HEPATİT GÜNÜ Bilgilendirme Notu
HEPATİT HASTALIĞI (A, B,C,D,E TİPLERİ) hakkında daha ayrıntılı bilgi edinebilmek için T.C. Sağlık Bakanlığı' nın SAĞLIĞIM web sayfasını ziyaret edebilirsiniz. Daha ayrıntılı bilgi edinmek için lütfen linki tıklayınız.